
Rembrandt’ın “Altın Miğferli Adam” tablosuna şöyle bir bakalım. Bir adamın düşünceli surat ifadesi, miğferindeki işlemeler, yüzündeki tüyler… Neredeyse her bir ayrıntıyı yavaş yavaş içimize aktaran bir sanat eseriyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. 1650’li yıllardayız. Yaklaşık 50*70 tuval üzerine yağlı boyayla çalışılmış bir tablo. Daha fazlasını tıklayarak öğrenebilirsiniz.
Tarihi ve dönemi değerlendirdiğimizde, Hollandalı ressam Rembrandt’ın bu tablosuna belki de dakikalarca bakabilir; hatta tabloya sahip olmak için milyonlarımızı harcayabiliriz.
Peki ya
, “kafamızda düşüncelerin dönüp durduğunu” anlatmak isteseydik; bir ressam bulup böyle bir çalışma yapmasını ondan isteyebilir miydik? Sadece gündelik işler için, belki de sadece arkadaşımıza “kararsız kaldım” demek için; böyle bir tablo yaptırabilir miydik?
İşte tam da bu sebepten dolayı, yani estetik biçimden ziyade mesajın daha önemli olduğu durumlardan ötürü, tasarımda sadeleştirmeye ihtiyaç duyarız. Burada görselin hızlı anlaşılabilir olma ve mesajını kafa karıştırmadan net biçimde ifade etme gerekliliği en temel sebeptir. O yüzden günümüzde özellikle ulus devletlerinin bayrakları eski imparatorluklara nazaran asgari ayrıntıyla tasarlanmıştır.
Peki kâr amacı güden bir işletmeyseniz, kampanyanızı en kolay anlaşılabilir biçimde aktarmak ya da logonuzu en akılda kalıcı şekilde tasarlatmak veya harekete geçirici bir görselle müşterinizi karşılamak istemez miydiniz? İsterdiniz tabi ki! Bu sizin en doğal hakkınız! Öyleyse sadeleştirelim, yalnızca en önemli ayrıntılar kalana dek…
Düşünceli bir surat ifadesi gördüğümüz bu tabloyu, en sade biçimde nasıl anlatabilirdik ki? Düşünceli, kararsız bir insan… Hım… Durun bir dakika, bu çok tanıdık geliyor!
Düşünceli, henüz karar veremediğimiz bir durumu -eğer bir sanat eseri peşinde değilsek- tablo çizmenin tam aksine küçük bir emojiyle ifade edebiliriz.
Yani bizce tasarımda sadeleştirme kullanım alanı da gözetilerek, ilk başvurulması gereken yöntemdir.
Sonrası… Sonrası iyilik güzellik! 🙂